Bilindiği gibi iki çeşit üstünlük vardır:
Maddi üstünlük, bir diğeri de Manevi üstünlüktür. Maddi üstünlükler: Mal-Mülk, Mevki-Makam, Para-Pul, Boy-Pos, Şan-Şöhret vede Güzellik gibi. Manevi Üstünlük ise İman-İnanç, ilim-irfan, güzel Ahlak, Merhamet, Cesaret ve Cömertlik gibi.
Ayriyeten İnsanlar indinde, nazarında olan üstünlükler ve Allah katın da olan üstünlükler vardır. İnsanların nazarında kim zenginse, kim güzelse, kimin boyu uzunsa, kim baş ve başkan ise, kim amir ve memur ise veya kim lüks bir hayat sürüyorsa, o üstün olarak görülmekte. Diğer bir insan eğer fakir ise, hakir ve küçük görülüyor. Maalesef yüzüne bile bakılmıyor.
Yani fakir bir insan ağzı ile kuş da tutsa, veli de olsa, ona deli derler. Yok ama zengin ise, yerlerde de sürünse, Ona da bey derler. Ve yine maalesef bardağı kıran hizmetci ise gözün körmü derler. Eğer bardağı evin hanımı kırarsa iyiye yorarlar, „hayırdır İnşaallah!“ derler.
Görüldüğü gibi günümüzde üstünlük, zenginlik ile ölçülür oldu. Eğer üstünlük zenginlik ile olsaydı; İsa (A.S.) yere-Karun ise göğe, çıkması lazımdı. Halbuki öyle olmadı. Zenginliği ile darbımesel olan Karun yerin dibine göçtü. İsa (A.S.) ise Fakir olmasına rağmen Gökyüzüne çıktı!
Peygamber amcası olmasına rağmen Ebu Leheb´in malı ve kazancı ona bir fayda sağlamadı. Ve nitekim her gün Namazlarda okuduğumuz „Tebbet“ suresinde Cenabı Hakk (C.C.): “Malı ve kazandığı (şeyler) ona fayda vermedi.” (Tebbet.2.) diye buyurmaktadır.
Hal böyle iken her şeyi yoktan var eden, halk edip yaratan Cenabı Hakk (C.C.) değilmidir?Bütün İnsanları yaratan Yüce Yaratıcı Tek olduğuna göre, İnsanlar hangi hakla birbirlerini küçük ve hakir görebiliyorlar? Zenginlik ve Fakirlik ise insanın elinde değil. Eğer her şey insanın elinde olsaydı, herkes Mısıra Sultan olurdu! Ya o zaman piramitleri kim yapacaktı?
Üzerinde yaşadığımız şu dünyanın bir imtihan meydanı olduğunu ve de İnsan oğlunun öncesinin bir damla su, sonun da bir avuç toprak olacağı unutulmamalıdır. Yani İnsan ne oldum değil, de ne olacağım diye düşünmelidir…
Maalesef insanlığın öldüğü bir zamanda yaşamaktayız. Daha doğrusu; birileri insanlığı öldürmüş. İnsanlığın ölümü ise insanların ölümü demektir!
Günün birin de Zatın biri atlı olarak yolculuk yaparken, yolda yatan birine rastlıyor. Hal ve hatır soruyor. Adam hasta olduğunu söyleyince, bizim atlı atından iniyor ve ekliyor: „Hasta isen, İnsanlık öldümü, gel bin!“ At sahibi yaya ve hasta adam atlı olarak biraz yol alır. Aradan kısa bir süre sonra bizim hasta olan adam at ile kaçar! Meğer hain numara yapıyormuş…At sahibi de haklı olarak: „Ben kaçırdığım ata acımıyorum! Yaptığım insanlığa acıyorum! Çünkü bundan böyle bana yaptığın bu kalleşlikten dolayı başka bir insana iyilik yapamıyacağım…“ diye hayıflanır.
Dünya çıkar ve menfaat dünyası olmuş. Eğer adamın çıkarı yoksa, selam bile vermiyor. Verilen Selamı da eğer işin içinde menfaat yoksa, zaten almıyor. Yada almış gibi gözüküyor. Tıpkı Fuzuli nin Osmanlıca yazdığı şikayet namesinde: “Selam verdim rüşvet değildir deyü almadılar.” Yani selam verdim rüşvet olmadığı için almadılar! Günümüzde her şey maddeye endekslenmiş. Yani her şey Para ile ölçülür olmuş. Maalesef İnsanlar paranın kulu ve kölesi olmuş. Denilir ki parayı ilk basan şeytan olmuş. Öpüp başına koymuş. Senin kulun benim kulum, demiş.
Parayı kazan, zengin ol. Ama hiçbir zaman paraya haddinden fazla değer verip, sevme! Yoksa değerini kayb edersin. Ve yine Parayı yerinde ve yerine göre harca, yoksa o seni bir yerde harcar. Parayı masaya, kasaya, cebine, cüzdanına koy… Ama hiçbir zaman kalbine ve gönlüne koyma!
Çünkü Para her şey demek değildir. Para yatak alabilir ama uyku alamaz, Para ev alabilir ama huzur alamaz, Para ilaç alabilir ama şifa alamaz vs. Görüldüğü gibi, kıymetli değerler parayla alınamıyan şeylerdir. Eğer bir Müslüman maddeyi maneviyatın önüne geçiriyorsa, o Müslüman husran (zarar) da! demektir. Ve yine Müslüman bir toplum aynı şekilde maddeyi manevi değerlerden üstün tutuyorsa, o toplumun geleçeği parlak değil! demektir. Burada Manevi değerleri olmayan, bireylerin ve toplumların başarılarını neye bağlıyacağız, diye bir soru soracak olursak; Kısaca “Her nimetin (vergi) bir külfeti (sıkıntı ve zorluk) vardır.” diye cevap verebiliriz. Artı bütün bunlar geçicidir. Biz ise kalıcı şeylere, yani her iki Cihana talibiz.
Hem madde hemde maneviyat olsa olmaz mı? Tabi ki olur. Ancak Maddi değerleri Manevi değerlerin önüne geçirmemek şartıyla! Parasız da olmuyor diye biliriz. Doğrudur! Ancak işin içinde başta Allah rızası ve de insanlık olmayınca para ilede mutluluk ve huzurun olmadığını da biliyoruz. Her şeyden önce İnsan İnsan olmalıdır. Sonra Müslüman olmalıdır. Sonrada adam olmalıdır! Yoksa bir insan adam gibi adam olmadıktan sonra mal, mülk, tahsil, mevki ve makam, Şan ve şöhret sahibi olması yetmiyor. Ona bir üstünlük kazandırmıyor. Çünkü adam olmak başka bir şey. Bundan dolayı Rahmetli Ustad Necip Fazıl “Adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesidir.” demiştir.
İnsanın değerinin maddede olmadığını, asıl değerin insanın karekterinde ve davranışlarında olduğunu büyüklerimiz şöyle anlatmışlardır:
Adam oğluna: „Sen adam olamazsın! Senden adam olmaz! dermiş. Oğluda: „İleride göreceksin! Nasıl bir adam olduğumu sana göstereceğim!“ der. Aradan yıllar geçer delikanlı okur ve Vali olur…
Vali olur olmaz babasını makamına getirmelerini emreder. Bunun üzerine babasını apar topar alıp getirirler. Babası içeriye girmesiyle „Baba bana adam olamazsın diyordun! Bak ben nasıl adam oldum gördün mü!? Vali oldum!!“ der. Babada gayri ihtiyari: „Oğlum ben sana vali olamazsın demedim ki. Adam olamazsın dedim. Sen yine adam olamamışsın! Eğer adam olsaydın, babanı ayağına getirmezdin. Beni gelir evde ziyaret ederdin…“ der.
Bu konuda; 1895 yılında Nobel ödüllü Britanyalı Şair, Rudyard Kipling, bir şiirinin son kıtasında şöyle demektedir:
“Herkesle düşüp kalkar, erdemli kalabilirsen,
Unutmayabilirsen halkı Krallarla gezerken,
Dost da düşman da incitmezse seni,
Ne küçümser, ne de büyültürsen çevreni,
Her saatin her dakkasına,
Emeğini katarsan hak casına,
Her şeyiyle dünya önüne serilir.
Üstelik oğlum, adam oldun demektir!