Fertler ve Milletler adaletle ayakta dururlar, zulüm ile yıkılırlar. Cenabı Hakk (c.c.) Adildir, O nun bir ismi el-Adl’dır.Yani kullar arasında Dünya ve Ahirette adalet yapandır.
Bazı zalimlerin adalet yerini bulsun diye hemen dünyada iken cezalarını verir, bazende zulmün kötülüğü belli olsun diye bazı zalimlerin bir kısım cezalarını Ahirete, yani öbür dünyaya bırakır. Çünkü O’nun bir ismi de Es-Saburdur.
O Kadiri mutlaktır. Zulme asla rıza göstermez. Bir Arap atasözünde “İnneallahe yumhil vela yuhmil-Allah Mühlet verir,zaman tanır, ama asla ihmal edip, boş vermez” Eninde sonunda bir gün mutlaka Zalimlerden intikamını alır. herşeyin cezası, mükafatı geçte olsa verilir, yani Hak yerini bulur. Zira beşer zulm eder, kader ise adelet yapar.
Tarihte bazı zalimlerin akıbetine bakacak olursak:
İlahlık davası güden Firavunu (1) ve Nemrudu bilmeyen yoktur. Firavun Suda boğuldu. (2.) Nemrut bir sineye yenik düştü.
Bu Ümmetin Firavunu olan Ebu Cehil ise Bedirde ölmeden önce; bana haber verin zafer kimindir diye soruyordu. Cevap olarak Zafer Allah’ın ve Resulünündür! Allah seni küçük düşürmüş, hezimete uğratmıştır deniliyor, o da ben öldürmekte olduğunuz en büyük lider (başkan) değil miyim diyor du. Evet O bir zamanlar milletinin başkanıydı, reisiydi, Mekke’nin Efendisiydi. Gözleriyle rezil olduğunu gördüğü halde inadından vaz geçmiyordu. Zira Cenabı Hakk (c.c.) “Allah zalimleri doğru yola çevirip başarılı kılmaz.” (3.) buyuruyor.
Ebu Cehil hakkında Allah Resülü “Bu ümmetin Firavunu idi.” (4) diyordu. Ve en sonunda zelil bir şekilde ölüyor ve ölüsü bir kuyuya atılıyordu.
Firavun bile ondan hatırlıydı, çünkü boğulacağını anladığında İsrail oğullarının inanmış olduğuna, bende inandım diyordu. (5) Firavun tanrılığını ilan etmiş ve Onu tanrı olarak kabul etmeyenlere şiddetli işkenceler uyguluyordu. Özellikle İsrail oğullarını ağır işkenceye tabi tutuyor, ayrıca erkek çocuklarını da öldürtüyordu.
Cenabı Hakk (C.C.) Hz. Musa ve kardeşinin kavmi ile birlikte Mısırdan ayrılmalarını emretti. Filistin’e gitmek üzere Kızıl denizin kenarına geldiler. Onları imha etmek için firavun ordusuyla arkalarından yetişti. Hz.Musa Allah’tan aldığı bir vahy ile asasını denize vurdu, denizden yollar açıldı ve kavmini Tih çölüne çıkarttı. Aynı yoldan peşlerini takip etmek isteyen Firavun denizin ortasına geldiğin de boğulacağını anlayınca Allah’a iman etti, fakat imanı kabul olunmadı.
Çünkü o anda perdeler kalkıp, her şey ayan beyan insana gösteriliyor. Artı Dünya imtihanı bittiğinden dolayı, son anda tevbede, iman etmek de sahibine bir fayda sağlamıyor. Böyle ölüm anındaki imana “ümitsizlik halinde iman” denilir, ki böyle bir iman makbul değildir. Bu şekilde Firavun boğulurken, bu ümmetin Firavunu olan Ebu Cehil ise Bedir kuyularından kör bir kuyuya atılıyordu. Böylelikle her iki firavunun akıbeti de berbat oluyordu; zira zulüm ile abat olanın sonu berbat olur.
Zalimler zincirinin halkalarından biride Yahudi asıllı olan Troçki dir. işçileri tahrik ederek ihtilale teşebbüsten dolayı birçok insanın kanının akmasına sebep olmuştur. Bundan dolayı bir kaç kez Sibirya’ya sürülmüş. 1917 de Rusya’ya dönünce, Ekim Bolşevik ihtilalinde büyük rol oynadığı için dış işleri bakanı olmuş. Kızıl orduyu kurarak komünizme karşı olanların hareketlerini çok kanlı bir şekilde bastırarak Milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur.
Daha sonra Stalin ile arası açılan Troçki bakanlıktan uzaklaştırılır. 1927 Kasımında Stalin’e karşı ihtilalden de başarılı olamayınca her şeyini kayb etmiş olarak Rusya’dan ayrılmak zorunda kalır. 1927 de İstanbul’a gelerek 4-5 yıl kaldı, ama geniş emniyet tedbirleri arasında öldürülme korkusu içinde yaşadı. Çünkü taraftarlarının çokluğu sebebiyle onu Rusya’da öldürtmeye cesaret edemeyen Stalin sürgünde öldürtmeye karar vermiştir.
Troçki bunun farkında idi. 1963 yılında giriş müsaadesi alarak Fransa’ya gider. Fakat kısa bir zaman sonra sınır dışı edilirken Norveç’e gider ve buradanda atılınca Meksika’ya gider.
Nihayet korkusu dünyada bitmek üzereydi. 1940 da gittiği Meksika da Stalinin görevlendirdiği bir komünist ajan tarafından başına çekiçle vurularak öldürüldü. Böylelikle Zalimler zincirinin bir halkası çekiçle kırılıyordu.
Velhasıl Lenin ile birlik de komünist ihtilalini gerçekleştirip binlerce insanı öldürten ve yine binlerce insanın sürgüne gitmesine sebep olan Troçkinin 1879-1940 ihtilalinden sonraları kendisinin de sürgüne gönderilip sığınacak ülke bulmak da zorlanıyor. Hayatı orak-çekiç davası ile geçmiş bu Sovyet liderinin daha sonra Meksika da bir çekiçle beyni parçalanarak öldürülecekti.
„Beşer zulüm eder, kader ise adalet yapar“ diye buna derler herhalde.
Böylece Troçki de birçok kızıl lider gibi bir zamanlar çılgın bir coşkuyla kendisini alkışlayan komünist eller tarafından öldürüleceğini nereden düşünecekti?!
Onun için „etme zulüm, çıkar aheste-aheste“ derler.
Çağımız diktatörlerinden sadece biri olan Saddam, 16 Haziran 1979 da devlet başkanı olur. Daha başkanlık koltuğuna oturur oturmaz İran İslam devrimiyle karşı karşıya gelir. Nüfusunun % 60’tan fazlası Şii olan Irakta tedirginlik doğurur.
ABD ve bölge ülkelerinden destek sözü alarak 22 Eylül 1980 de İran’a saldırır. Savaşın ilk iki yılında üstünlüğün Tahranın eline geçmesi üzerine olası bir yenilgiyi engellemek için İran şehirlerini bombalamak Halep’çe de olduğu gibi kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmaktan çekinmez. Sekiz sene süren ve yüz binlerce masum insanın ölümüne neden olan savaş 1988 de ateş kes ile sona erer. Bu savaşın yüklü faturası başta Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerine kesilir. Çünkü bölgedeki monarşileri İran tehlikesinden kurtarmıştı.
Daha sonra kendisini destekleyen ülkelere karşı cephe aldı. Çünkü o bir kuklaydı, ipin ucu ise ABD’nin elideydi. Daha sonra Saddam sudan bahanelerle Bağdat’ta ki Amerikan büyük elçisi April Glaspie nin ABD’nin müdahil olmayacağı yönünde ki teminatı üzerine 2 Ağustos 1990 da Kuveyt’e girdi.
Sonra malum ABD başkanlığında 28 devletten oluşan koalisyon güçleri 17 Ocak 1991 de adına çöl tilkisi adını verdikleri askeri hareketi başlattılar. Bu askeri hareketlilik bir ayı aşkın bir süre devam etti, daha sonra 24 Şubatta başlayan kara harekâtı ile 28 Şubat 1991 de sona erdi. En sonunda da bilindiği gibi Saddam’ın basiretsizliği yine on binlerce masum cana mal oldu. Ambargo altında ilaçsızlıktan ve gıdasızlıkdan binlerce çocuk öldü. Bilahire Diktatörler karşı karşıya geldi, tabiî ki bedelini Müslümanlar sudan ucuz olan kanlarıyla ödeyecekti.
Çünkü emperyalistlerin saltanatı için kara kana (petrole) ihtiyaçları vardı. Bunun içinde kırmızı kanın akması lazımdı.
Siyonistlerin ve emperyalistlerin isteği üzerine oğul Bush, babasının yarım bıraktığı işi bitirmek için harekete geçti. Bush ve ekibi Güvenlik Konseyinden savaş kararı çıkarmak için yoğun diplomatik girişimlerde bulundu. Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden Fransa, Rusya ve Çin askeri müdahaleye karşı çıkmaları üzerine teklifi geri çekerler. Sonrada ABD ve İngiltere Irak’a özgürlük adını verdikleri askeri operasyonu tüm tepkilere rağmen başlattılar.
20 Mart 2003 de başlayan savaşta Irak yerle bir olurken maalesef binlerce cana mal oldu. Kadere bakın ki, halkına kimyasal silah kullanan Saddam’ın kimyasal silahlar bahanesiyle de sonu geldi.
Bu dünya kime kaldı ki? Etme bulma dünyası işte…
Ve yine zalimlerden Zeynel Abidin Bin Ali’nin hayatı boyunca Dini Mübine düşman oldu. En sonuda sığınacak Ülke bulamadı, Kaderin cilveleri diye buna derler herhalde. En sonunda Müslümanların namazlarda yüzünü döndüğü Kabenin olduğu Arabistana sığınmak mecburiyetinde kaldı.
Libya Lideri Muammer Kaddafi bir zamanlar aslanlar gibi kükrüyordu, sonra öldürüldü. Mısır Firavunu Mubarek de alaşağı edildi, Bu Dünya Abdulfettah el-Sisi yede kalmayacak! Bu konuda Hz. Mevlana “Eden kendisine eder, Yapan bulur ve çeker! Unutma! Kazanmak koca bir ömür ister, kaybetmeye ise anlık gaflet yeter.” diye bir gerçeği dile getirmektedir.
Ve yine Şairin dediği gibi “Sultan Süleyman’a kalmayan dünya, yerinde oynar bu dağlar bir gün” Bu dünya dünün SSCB’ine kalmadı, yarında dünyanın her tarafında oluk oluk kan akıtan ABD ve Müttefiklerine kalamayacaktır.
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Dün Zalim toplulukların ve diktatörlerin nasıl yıkıldıklarını gördük. Yarın da aynı şekilde zalim toplulukların ve Esat gibi diktatörlerin nasıl yıkılıp devrileceklerini hep beraber göreceğiz İnşallah.
“Onların bir hesabı varsa Kâinatın yaratıcısı ve idarecisi olan Allah’ın da bir hesabı vardır elbet.“
“Onlar bir tuzak kurarlar. Ben de bir tuzak kurarım. Kâfirlere mühlet ver, onları biraz hallerine bırak (pek yakın da desteğimiz sana gelecek).“ (6)
Selam ve Dua ile…
———————————-
(1.) Naziat: 23.24.
(2.) Bakara: 258.
(3.) Ali İmran: 86.
(4.) İ.Ahmed.
(5) Yunus: 90.91.92.
(6) Tarık:15-16-17.