Miladi 1257 senesinde Cengiz Han İmparatorluğundan Bucu Kumandasında ki bir ordunun Konya’ya yürüdüğünü haber alan Selçuklu Padişahı İzzettin Keykavus şehri terk edip Alanya’ya gider.
Halk da Konya kalesine çekilip kale kapılarını kapatırlar. Düşman ordusu kaleyi kuşatmış kurtulma imkânı kalmamış.
Hoca Efendi Cuma namazını kıldırmaya giderken hanımının ve kızının ne kadar takıları varsa, hepsini bir sepete koyup beraber götürmüş. Hutbeyi okuduktan sonra:
„Ey cemaat! Gördüğünüz gibi düşman bizi kuşattı! Padişahımızda bizi terk edip gitti. Eğer düşman kalemizi teslim alırsa, bir kısmımızı öldürür, bir kısmımızı esir alır. O zaman da namuslar ayaklar altında kalır! Gördüğünüz gibi düşmanın hoşuna gidecek ziynet eşyalarını şu sepete koyup getirdim, sizde evlerinizde ziynet eşyası ne varsa hepsini toplayıp getirin! Bunları alıp düşman karargâhına götürüp onlara hediye edeyim. Belki bu şekilde şerlerinden kurtuluruz!“
Hatip hocanın bu sözü üzerine herkes evinde yükçe hafif bahada ağır ne varsa getirir. Hatip hoca bunları alıp düşman karargâhına gider. Kumandan ava gittiğinden, hediyeleri çadırda hanımına takdim eder.
Bundan çok hoşlanan ordu komutanın hanımı, hoca efendiye yer gösterip, geliş sebebini sorması. Hoca bunun üzerine canlarının, mallarının bağışlamasını ister.
Kadıncağız misafirine şarap ikram eder. Hatip Hoca şarap içmeyeceğini söyleyince, sebebini sordu. Hatıp hoca:
„Dinimizde şarap haramdır!“
-„Kim haram etti?“
„Allah u Teala!“
-„Ya bize niçin haram değildir?“
„Sizin dininiz başka, bizim dinimiz başka“ der.
-„Biz başka olduğunu anladık, peki sizin dininiz mi iyi, bizim dinimiz mi?“
Hatip hoca hiç düşünmeden:
„Bizim dinimiz iyi!“
O zaman kadın haklı olarak şöyle bir soru yöneltir:
-„Sizin dininiz iyiyse, neden biz galibiz siz ise mağlupsunuz?!“
Bu soru üzerine Hatip hoca kadının üzerinde ki elbisesine bakarak üzerin de ki altın ve inci düğmeli elbiseyi gösterek, bu elbiseni sevdiği birine mi hediye edersin, yoksa sevmediğin birine mi, diye bir soru yöneltir. Kadıncağız; tabiî ki sevdiğim birisine hediye ederim der.
„O sevdiğin kimse bu kıymetli kaftanın kıymetini bilmeyip, yerlere atsa veya yırtsa ne yaparsın?“
-„Canım çok sıkılır, belklide onu öldürürüm!“
Hatip hoca: „İşte Allah bize kıymetli bir din gönderdi, biz onun kıymetini bilmedik! Onu bir kenara atıp bildiğimiz gibi yaşadık. Allah da bizim üzerimize sizi gönderdi“
Kadıncağz Hatip hocanın konuşmalarından duygulanıp ağlar.
Kendisi çok genç olduğu için Hatip hocayı babası ve dedesi gibi kabul ederek, ona izzet ve ikramda bulunur.
Kumandan avdan dönünce bu yabancının kim olduğunu sorar, oda olanları ağlayarak anlattığı için kumandanda duygulanır,
Ve Konya şehrini karısına bağışlar, oda Hatip hocaya bağışlar.
Bu anlaşma üzerine kale kapıları açılır. Düşman askerleri hiç kimsenin malına, canına, namusuna dokunmadan şehri gezip terk edip giderler.
Günümüzde de Müslümanlar bu duruma niçin düştüler ve ne zaman ve nasıl bu durumdan kurtulurlar sorusuna, cevaben kayd ettiğimiz bu tarihi olay üzerinde çok düşünülmesi gerekmektedir.
Aynı zamanda bu gibi soruların cevabı Rahmetli Hatip Hoca’nın sözleri içine saklıdır.
Velhasılıkelam İbrahim bin Ethem hazretleri, Abbasi Halifelerinden Ebu Cafer el-Mansur un “Ne var ne yok?” sorusuna şöyle cevap verir:
“Dünyayı yamamak için, parçalarız, dini biz.
Sonra ne din kalır elde, ne yama dediğimiz.”
Selam ve Dua ile….