Cenabı Hakk’ın varlığını ve birliğini kısaca Akli ve Nakli delillerle hatırlatmaya çalışacak olursak:
1. De ki: “O Allah, birdir.” 2. “Allah Samed’dir.” ( Her varlık O’na muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir, başvurulup yardım istenecek tek varlık O’dur.)
3. (O) “Baba olmadı ve doğmadı da.” İncillere hristiyanlarca yazılan “Allah babadır, oğul Allah da İsadır” şeklindeki küfür ve şirk inancı bu ayetle reddedilmiştir. Allah ezeli ve ebedidir. O ne doğmuş cocuk olarak aciz bir varlık ne de çocuğa muhtaç bir varlıktır zira O Sameddir.
4. Hiçbir şey O na denk (ve benzer) değildir. Allah Zat ı uluhiyetinde mülkünde kudretinde, hükmünde, hakimiyetinde ve bütün sıfatlarında birdir.
Eşi, dengi ve benzeri yoktur. (Feyzul Furkan.)
Cenabı Hakk (c.c.) İhlas suresin de bize zatını en güzel şekilde tanıtmaktadır. Bununla beraber Cenabı Hakk’ın varlığına ve birliğine dair birkaç misal verecek olursak.
1.Biz Allah’ı O’nun güzel isim ve sıfatlarıyla tanırız.
Mesela Allah’ın sıfatlarından Semi (Allah’ın her şeyi işitmesi.) Basar. (Allah’ın her şeyi görmesi.) Ancak bilindiği gibi Allah’ın işitmesi görmesi bizim işitmemiz veya görmemiz gibi değildir.
Çünkü O’nun işitmesi veya görmesi için bir göze ve kulağa ihtiyacı yoktur.
Göz olmadan nasıl görülür denirse, biz gözümüz kapalı olarak rüyaları karanlık gecede nasıl görüyoruz, bununla beraber bu manada biraz düşünecek olursak, rüyalar bize İmanın şartlarını, ölüm sonrasını yani Ahireti vede Allah’ın varlığını ve birliğini bizlere bariz bir şekilde göstermektedir.
2.Yüce Rabbimiz Fatiha suresin de “Hamd (övme ve övülme) Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.” (El- Fatiha: 2.) buyurmaktadır.
Bu ayeti kerimede geçen Alemlerin manası, Allah’tan başka her şey, yani Melekler, İnsanlar, Cinler, Yıldızlar, Hayvanlar vs. birer Alemdirler.
Aynı zamanda gözüken gözükmeyen bütün bu Alemler Cenabı Hakk’ın varlığına ve birliğine dair birer alemet ve işarettir.
Çünkü Allah’ı inkar etmek bu alemleri inkar etmek demektir. Bir başka ifade ile bir insanın Allah’ı inkar etmesi, kendisini inkar etmesi demektir.
Örneğin bir İnsan resmini gördüğümüz zaman bu resim kendiliğinden olmuş diyemeyiz.
Çünkü o resmi çizen, resmeden, yada o resmi çeken, makinayı yapan, veya o makinayı tutup kullanan, bir insan olmalıdır.
Basit bir insan resimi bile kendiliğinden olmadığına göre insanın kendisi dahası bu Alemler nasıl kendiliğinden olabilir.
3. Kelime-i Şehadette her gün dile getirdiğimiz “Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu – (Ben görmüş gibi) Şahitlik ederim ki Allah (c.c.)’tan başka ilah yoktur. Ve yine Şahitlik ederim ki Hz.Muhammed (s.a.v.) Allah’ın kulu ve Peygamberidir.”
Kelime-i Şehadetlerde Allah’ı görmeden görmüş gibi şahitlik yapmaktayız. Burada Allah’ı görmeden nasıl şahitlik yapıyoruz diye bir soru akla gelebilir. Kısaca cevap verecek olursak; Her ne kadar biz Allah’ı görmesekte, Allah’ın yarattığı şeyleri görüyoruz, çünkü her sanatın bir sanatkarı olduğu gibi, her sanat eseride bize şu evrende ustasini, yani Yüce yaratıcıyı göstermektedir. Bundan dolayıda Cenabı Hakk’ı görmüş gibi şahitlik yapıyoruz diye cevap verebiliriz.
Yukarıda kısaca Cenabı Hakk’ın varlığına dair Akli ve Nakli (Kitap ve Sünnet) delillerle malumat sunmaya çalıştık. Şimdi ise bir nebze aklı irdeleyecek olursak:
Akıl kelimesi K.Kerim’de 49 yerde ve tümü fiil olarak geçer. İsim olarak geçmez. Kuran ayetleri akletmenin, yani aklı kullanmanın ve doğru düşünmenin önemine dikkat çekmektedir.
Aklın cesed deki yeri ise Rahmetli İmam Gazalinin belirttiği gibi, Vücudu bir devlete benzetecek olursak Kalp Kraldır, Akıl ise onun veziridir.
Akıl ikidir: 1.Maddi akıl, 2. Manevi akıl
Maddi akıl insan kafatasının içinde loplardan meydana gelen bir et parçasıdır. Yani kasaptan alınan et parçasından hiç bir farkı yoktur.
Nasıl oluyorda bu et parçlarından biri yani kasaptaki alınan et parçası hiç bir işe yaramadığı halde, diğer bir et parçası olan akıl ise teknik ve teknolojide çığırlar açıyor. Demekki burada devreye Manevi akıl girmekte, buda kalp ve ruh ile alakalıdır.
Bu bağlamda üzerinde biraz düşünürsek maddi veya manevi akılın varlığı bile tek başına, Cenabı Hakk’ın varlığını ve birliğini bize en bariz bir şekilde anlatmakta ve göstermektedir.
Akıl Cenabı Hakk’ın bize verdiği en büyük nimetlerdendendir. Önemli olan bu nimeti yerinde ve zamanında kullanarak, Vahyin önüne geçirmemektir. Yani aklı Kitaba ve Sünnete tabi kılmaktır. Aksi takdirde Akıl tek başına bir değer ifade etmez.
Yerinde kullanılmayan veya vahyin önüne geçirilen akıl nimetinin şükrü de eda edilmemiş olur. Bir başka ifade ile bir insan aklı ile mağrur olursa, o akıl, sahibini her iki Cihanda felakete sürükler.
Bu konu hakkında Rahmetli Erbakan Hoca “Akıl İmanın ve İslamın emrinde en büyük nimet, Nefsin ve Şeytanın emrin de ise sebebi felakettir.” diyerek meseleyi en güzel ve veciz bir şekilde dile getirmiştir.
Binaenaleyhi Akıl Yaradanını tanıyıp O’na kulluk ediyorsa, kıymetlidir, değilse böyle bir aklı Rahmetli Necip Fazıl’ın dediği gibi atmak lazım ve Nitekim Üstad “Akıl çürük bir diş, at, kurtulursun.” demiştir.
İlim konusuna gelince, İlim akıldan üstündür. Zira Akıl tekbaşına Allah’ı bulabilir ama ilim olmadan nasıl ibadet edeceğini bilemez.
Akıldan daha üstün olan İlim’de eğer Kurandan ve Sünnetten uzak olursa, o da sahibini kurtaramaz. Nasıl kurtarsın ki biz imanın şartlarını tam manasıyla ilim ile nasıl anlayacağız veya ölüm ötesini nasıl kavrayacağız?
Bütün bunlardan anlıyoruz ki; Akıl İlime, İlim ise Vahye yani Kurana ve Sünnete tabi olmalıdır. Aksi durum olursa yani Akıl ilmin veya Vahyin önüne geçirilirse o zaman akıl tek başına yeterli olamadığından dolayı doğru yolu bulamaz.
Bu yüzden Dünyanın en akıllı insanları olarak kabul edilen bazı Filozoflar maalesef Allahı bulamamışlardır. Bazı İslam bilginleri bile Aklı ön plana çıkardıkları için çıkmaza girmişlerdir.
Ve nitekim Akla çok önem veren İbn-üs Sakka isimli bir Alim:
Allah’ın varlığını ve birliğini 99 delil ile isbat ederdi.
Zamanla aklının almadığı konularda şüpheleri artıp bocalamaya başladı.
Daha sonra İbn Sakka İstanbula Elçi olarak gidince, orada Hıristiyan oldu. Hıristiyan olduktan sonra da 100 delil ile Allah’ın Üç olduğunu isbata kalkıştı.
Maalesef Akıl Onu cehenneme sürükledi.
Burada madem Allah vardır birdir, Allah’ı niçin göremiyoruz diye bir soru soracak olursak, Bu gözler Allah’ı görmez çünkü gözlerimizin görüş mesafesi kısıtlıdır, Artı bu gözler O’nu görecek kuvvette yaratılmamıştır.
İnsanın aklıda, gücüde aynı şekilde sınırsız değildir, yani her şeyin belirli bir kapasitesi vardır. Aynı şekilde biz Allah’ı bu Dünyada göremiyoruz çünkü imtihan olmaktayız. Eğer Allah’ı görseydik O zaman İmtihanın bir kıymeti harbiyesi kalmazdı, artı iyi kötüden ayırt edilemezdi.
Bununla beraber bizler Allah’ı kafa gözüyle görmüyoruz ama İlim ve Akıl gözüyle vede beş duyu organımızla görüyoruz. Meselen İlmin görmesi, bilmesidir. Aklın görmesi düşünmesidir. Dilin görmesi tatması. Burnun görmesi koklaması gibi..
Biz çiçeklerin kokusunu görmeyiz, ve yine biz yemeğin tadına gözümüzle değilde dilimizle bakarız vs. misalleri çoğaltabiliriz. Artı bir çok şeyi göremiyoruz ama yok sayıp inkarda etmiyoruz.
Cenabı Hakk (c.c) her şeyi muazzam bir şekilde, en güzel bir biçim de yaratmıştır. Bütün bunlar tesedüfe bağlanamaz, her ne kadar biz Allah’ı görmesekte Onun yarattığı şeyleri görüyoruz, dolayısıyla aslında biz Allah’ı görüyoruz. Çünkü bu Alemde bütün mahlukat ve mevcudat, zerreden kürreye kadar her şey bize Allah’ın varlığını ve birliğini göstermektedir.
İmam Şafi Hazretlerine “Allah’ın varlığına ve birliğine dair delilin nedir” diye sorduklarında “Dut yaprağıdır” diyerek şöyle açıklar.
“Dut yaprağının tadı, rengi, kokusu ve nihayet maddesi birdir. İşte bu bir maddeden İpek böceği yer ipek yapar, Koyun yer et ve süt yapar, Geyik yer misk yapar, Arı yer bal yapar.
Tadı, rengi, kokusu, nihayet maddesi bir olduğu halde tek cins yaprakla bu kadar çeşitli madde yaratan ve yaptıran kimdir? Şüphesiz bütün bunları Allah yaratabilir.” Diyerek Allah ın varlığını ve birliğini en güzel bir şekilde dile getirmiştir.
Selam ve Dua ile…