Sevgi ve Muhabbet

6. Januar 2017
Posted in Makale
6. Januar 2017 Ismail Kilic

Her şeyden önce sevgi ve muhabbete layık olan zat,  bizi  yoktan var eden, bütün nimetleri bize bahşedip bizlere hidayet veren Cenâb-ı Hakk’tır.

O’nun bir ismi de “el- Vedûd” dur. Yani sevilmeye çok layık olan anlamını taşır.

Sonra ise sevgi ve muhabbete en layık olan bizlerin Allah’ı tanımamıza ve de hidayetimize vesile olan sevgili Peygamber Efendimizdir.

Artı her şeyin Rabbi ve sahibi olan Allah (c.c.) O’nu sevdi, ve O şanlı elçiye “Habibim” dedi.

 

Ancak hiçbir zaman sevgide aşırı gitmemeliyiz, yani ne Peygamber sevgisini, Allah sevgisinin önüne, ne de herhangi  bir insanı veya insan sevgisini Peygamber sevgisinin önüne geçirmemeleyiz.

Ve nitekim Yahudi ve Hıristiyanlar sevgide aşırı gittikleri için “Yahudiler Uzeyr Allah’ın oğlu“ dediler. Hıristiyanlar da “Mesih Allah’ın oğlu” dediler. (Tevbe: 30.)

Müşrikler ise sevgide aşırı gittikleri için, sevdikleri Lat ve Uzza gibi insanları unutmamak için önce onların putlarını yaptılar, sonra da „Bunlar bizi Allah’a yaklaştırıyor“ diye, onları Tanrı kabul edip, tapmaya başladılar.

 

Burada sevgi nasıl olmalı diye soracak olursak, el-cevap:

Kişinin „Ben Allah Resûlünu seviyorum“ demesi yeterli değildir. Allah ve Resûlünu sevmek Kur’an’a ve Sünnete tabi olmak demektir. Yani kişinin Allah ve Resûlüne  itaat  etmesi ve de emirlerine uymasıdır. Binaenaleyh Allah’ı seven  Müslüman, Allah’ın kitabını okur, ilmiyle amel eder. Allah Resûlünü seven veya sevdiğini iddia eden O’nun sünnetine tabi olur.

 

Ve nitekim Cenab-ı Hakk (c.c) bu konuda (Resûlum) “de ki:

Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz  ki  Allah da sizi  sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Ali İmran: 31.)

Ayet-i Kerimede de anlaşıldığı gibi Allah’ı sevmenin yolu Peygamber’e (s.a.v.) tabi olmaktan geçmektedir. Bununla beraber sevgili Peygamberimiz “Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhari, Müslim.) buyurmaktadır.

 

Hadis-i şerifde belirtildiği gibi, eğer bir insanın sevdiği kişi veya kişiler iyi olsun ya da kötü olsun, bu insanlarla dünyada maddi ve manevi olarak beraber olunduğu gibi, öbür dünyada da birlikte haşrolup, sonra da cennet veya cehennemde beraber olacaklardır.

 

Bir başka ifadeyle: Sevip takdir ettiğimiz veya destekleyip yardım ettiğimiz kişiler ister sporcu, ister sanatçı, isterse herhangi bir siyasetci olsun, kimi nasıl ve niçin sevdiğimize dikkat etmeliyiz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da  bizim için ölçü Kur’an ve Sünnet olmalıdır.

 

Ve yine Hz. Enes’in (r.a.) rivayet ettiğine göre, bedevinin biri Hz. Peygamber’e (s.a.v.)

“Ey Allah’ın Resûlü kıyamet ne zaman kopacaktır?” diye sordu. Efendimiz (s.a.v.) “Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca, adam: “Öyle fazla bir ibadetim ve taatim yoktur, fakat ben Allah ve Resûlünu seviyorum” diye cevap verdi. Peygamberimiz “Sen sevdiklerinle beraber olacaksın” buyurdu. Oradakiler “Bizde onun gibiyiz, bize de aynı müjde var mı?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v.) “Evet” buyurdu.

“O gün bu müjdeye o kadar çok sevindik ki, daha önce böyle hiç sevinmemiştik.” (Müslim.)

 

Hal böyle iken maalesef günümüzde sevilmesi gereken kişileri ve nesneleri değilde, sevilmemesi  gereken insanları ve nesneleri sevmeye başladı. Öyle ki dostları değilde, düşmanları ve zalimleri sever olduk. Bizim için kurtuluş olan şeyleri değilde, bizim için felaket olan şeyleri, yani ebedi hayatta bize bir faydası dokunmayan şeyleri sevmeye başladık.

 

Ve nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadis-i şeriflerinde

“Ümmetim üzerine öyle bir zaman gelir ki beş şeyi severler, beş şeyi unuturlar. Dünyayı severler, ahireti unuturlar,  Malı mülkü severler hesabı unuturlar, halkı severler Hakk’ı (Allah’ı)  unuturlar, günahı işlerler, tevbe etmeyi unuturlar, saraylarda yaşamayı severler kabri unuturlar.”  (Münebbihat.) buyurmuştur.

Yukarıda zikrettiğimiz Hadisi Şerifi maddeler halinde kısaca açıklayacak olursak:

  • Dünyayı severler, ahireti unuturlar

Sevgili  Peygamberimiz  hadis-i  şeriflerinde  “İleride milletler tıpkı aç kimsenin sofranın başına koştuğu gibi, sizin üzerinize üşüşeceklerdir. Ağzınızda ki lokmayı almak isteyeceklerdir.” buyurur.

Bunun üzerine sahabi sorar “O gün bizim azlığımızdan mı böyle olacak Ya Resûlallah?”. Allah’ın Resûlü (s.a.v.): “Hayır bilakis siz o gün çok olacaksınız. Ama Allah düşmanlarınızın kalbinden size karşı olan mehabeti (yani hasımlarınızın nazarında saygısız hale geleceksiniz, emniyet telkin etmeyecek ve ağırlığınızı hissettirmeyeceksiniz) ” diye cevap verir ve ekler

“Aynı zamanda Allah sizin kalbinize vehm koyacak”. Sahabe yine sorar: “Vehm nedir Ya Resûlallah? ” Efendimiz (s.a.v.) cevaplar: “Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.” (Ebu Davud.)

 

Biz bu dünyaya isteyerek gelmedik ve kendi isteğimizle de dünyadan gitmiyoruz. O halde bizi bu dünyaya getiren sonra da dünyadan geri çağıran bir zat var. O da her şeyi halk eden yüce Yaratıcıdır.

O halde dünya hayatına aldanmadan, Allah’a kulluk ederek ve hadiste belirtildiği gibi “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201.) hareket etmeliyiz.

 

  •  Malı Mülkü severler, Hesabı Unuturlar

İnsanoğlu dünyaya elbisesiz gelir. Öldüğü zaman da bir parça beze sarılıp gider. Yani eli boş gelir, sevapları olmazsa da eli boş gider.

Ve  nitekim  rivayetlere  göre Hz. Zülkarneyn (a.s) ölürken söyle vasiyet etmistir:

“Benim sağ elimi tabutumdan dışarı çıkartın, ve sağ elime altın, gümüş vs mücevherat koyun. Sol elime de tabutumdan dısarı çikartın. Fakat sol elime hiçbir sey koymayın, boş bırakın. Bu da demektir ki, insanlar görsün ki ben dünyaya hükmettim, fakat sonun da eli boş olarak dünyadan gidiyorum.”

 

Rahmetli Akif’in  “Sen ki, son Ehl-i Salibin kırarak savletini; Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin’i” dediği Selahaddin Eyyubi ölüm döşeğindeyken, emri gereğince şehre dağılan münâdiler, mızrağa geçirilmiş kefenini göstererek şu ibret yüklü sözü haykırmışlardı: “Ey ahâli! Şarkın (doğunun) hâkimi Sultan Selahaddin ölmek üzeredir. Ahirete ancak şu bez parçasını götürebilecektir. Öyleyse, Allah’a kullukta gevşeklik göstermeyin!” 

 

Kısa ve öz olarak şu dünya hayatında ferdi ve içtimai olarak hiçbir zaman maddiyatı, maneviyatın önüne geçirmemeye gayret göstermeliyiz.

Günümüzde olduğu gibi eğer maddeyi mananın yani manevi değerlerin önüne geçirirsek, Allah korusun bu bizi sıkıntıya sevk eder.

Bütün bunlardan şu hususa dikkat etmeliyiz:

Mal mülk edineceğiz elbet. Ancak mal mülk sevgisini hiçbir zaman kalbimize ve gönlümüze koymamalıyız. Zira bizi  yaratan, bize mal ve mülk veren Cenâb-ı Hakk, bizleri verdiği bu nimetlerden faydalandırıp, en sonunda da bütün bu nimetlerden dolayı hesaba çekecektir.

 

  • Halkı severler, Hakk’ı (Allah’ı) unuturlar

Ailesini, çocuklarını, akrabalarını ve insanları severler fakat asıl sevilmesi gereken yüce Yaratıcı’yı unuturlar. Halbuki yukarıda da zikrettiğimiz gibi, sevilmeye layık olan Allah’tır. Zira her şeyi, hatta sevilme ve sevme duygusunu veren ve yaratan O’dur.

“Deki eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasında korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler (evler, konaklar, köşkler) size Allah’tan Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe: 24.)

 

  • Günahı işlerler, tevbe etmeyi unuturlar

İnsanlar günahsız değildir. Ancak Peygamberler günahtan masumdurlar. Yani, günah işlemekten Allah tarafından korunmuşlardır. Yalnız Peygamberler hatadan masum değillerdir:

Onların işledikleri hatalara da hata değil de, zelle denilmektedir. Hatasız kul olmaz sözü bundandır.

Önemli olan hatada ısrar etmemek ve de her zaman tevbe ve istiğfar etmektir.

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Her beni Adem hatalıdır. Hatalıların hayırlısı tevbe edenlerdir.” buyurmuştur. (Tirmizi.)

İnsanoğlu zayıf yaratılmıştır. Artı kötülüğü emreden nefis kendisiyle birlikde olup, insi ve cinni şeytanlar kendisini takip etmektedirler. Allah korumazsa insanın her an için ayağı kayabilir, hataya ve günaha düşebilir.

Ve nitekim eskiler “İnsan beşer, durmaz şaşar, eyler hatâ, üçer beşer. Düz ovada yürür iken, ayağını sürter, düşer.” demişler.

Cenâb-ı Hakk insanları kendisine kulluk etsinler diye yaratmıştır. (Zariyat: 56.)

Günah işlediği zamanda tevbeyi vacip kılıp, tevbe kapısını da açık bırakmıştır.

Bütün bunlardan dolayı, yüce Yaratıcımız bizim tevbe edip kendisine yönelmemizi istiyerek,

Ey iman edenler nasuh bir tevbe ile Rabbinize dönün.” buyurmaktadır. (Tahrim.8.)

Kul samimi bir şekilde tevbe edip Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine uyduğu takdirde günahları affolur, günah işlememiş gibi olur. Ve nitekim sevgili Peygamberimiz (s.a.v) “Tevbe eden, günah işlememiş gibi olur.” buyurmuştur. (İbni Mace.)

Ezcümle müminin bariz vasfı odur ki: Her an, her saat, her gün tevbe edip, ölüm için hazırlıklı olmalıdır.

 

  • Saraylarda  yaşamayı  severler, kabri  unuturlar

Ölümü anmak, ölüme hazırlanmak her müslüman için müstahaptır. Resûlulllah (s.a.v) “Lezzetleri  yok eden ölümü çok anın.” buyurmuştur.

Hadisin bir başka rivayetinde geçen ‘hâdim’ ifadesi ile mâna, “Lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çokca anın” şeklinde olmaktadır. (Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce.)

 

Ve yine  rivayetlerde belirtildiği  gibi

Ölü kabre konulduğu zaman kabir ona der ki:  Yazık sana neye mağrur oldun da beni düşünmedin? Bilmiyormuydun, ben fitne evi, zulmet (karanlık) evi, yalnızlık evi ve keder evi olduğumdan neden gafil oldun (beni  hatırlamadın)”.  (Taberani  ve  Hakim.)

 

Muhammed b. Şabi şöyle der:  “Ademoğlu mezara konulduğu vakit civarda ki komşular: Bizden ibret almadın mı, bugünü düşünmedin mi, bizim amellerimizin kesildiğini görmedin mi? Hâlbuki senin defterin açık idi …”.

Ayrıca o kişiye muhkem evleri, sarayları lisanı hal ile nida ederek der ki:

Ey dünyanın görüşüne aldanan kişi, senden önce dünya hayatına dalan, ve yine senden önce toprak olan, yakınlarından ibret almadın mı? Onları ecel geldi alıp kabirlerine götürdü, Hâlbuki ey kişi onları omuzlarına alıp kabirlerine sen taşımıştın.

İbrahim Havvas’a (r.a.) sorarlar: Sevgi ve muhabbet nedir?

Cevap verir:

Bencil  isteklerini yok etmek, benlikleri yakmak ve işaretler denizinde nefsi boğmaktır. (İlahi Nizam. İmam Gazali.)

 

Sevgi ve muhabbetle Allah’a emanet olunuz.

 

 

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Durch die weitere Nutzung der Seite stimmst du der Verwendung von Cookies zu. Weitere Informationen

Die Cookie-Einstellungen auf dieser Website sind auf "Cookies zulassen" eingestellt, um das beste Surferlebnis zu ermöglichen. Wenn du diese Website ohne Änderung der Cookie-Einstellungen verwendest oder auf "Akzeptieren" klickst, erklärst du sich damit einverstanden.

Schließen