Hayat ve Memat (ölüm) birbirini takip eden gece ve gündüz gibidir.
Gecenin olması nasıl bizi üzmüyorsa ölüm sonrası da bizi üzmemeli çünkü her gecenin bir sabahı varsa, her ölümün de bir sabahı, yani hayatı vardır. Mamafih ölümden sonra hayat devam eder.
Yalnız şu farkla ki; Cennete gidecek olanın sabahı olur.
Cehenneme gidecek olanın ise gecesi olur, yani ölen kişinin Güneşi Cennette doğar. Cehenneme gidecek kişinin güneşi ise Cehennemde batar. Şu da bir gerçektir ki ölüm yok olmak değildir, bil akis mekân değiştirmek, bir yerden diğer bir yere göç etmek demektir.
Onun için Mehmet Zait Kotku Hazretleri:
“Müminler için ölüm yoktur göç vardır göç!”
diyerek bir gerçeği dile getirmiştir.
Bundan dolayı olacak ki, eskilere birini sorduğun zaman eğer o kişi ِölmüş ise haklı olarak öldü demezlerdi. O Dünyasını değiştirdi veya öbür dünyaya göçtü derlerdi. Çünkü İnsanda Asıl olan ruhtur, ruh ise ölmez. Ölen cesettir. Ruh ise (bakidir), yani ölümsüzdür.
Ceset bir araçtır, Ruh ise bir saik (sürücü)’tır.
Ceset Kıyamet gününde Cenabı Hak tarafından diriltilecektir. Diriltilen cesete ise ruh geri dönecektir.
Bu durum ise yani yeniden diriltme olayı, Cenabı Hak için zor bir olay değildir.
Cenabı Hak (c.c.) topraktan çeşitli renkte ve biçimde bitkiler ve rengarenk çiçekler yaratmaktadır. Ve yine Topraktan canlı olan ağaçları ve o ağaçlardan ise insana can ve kan olacak çeşitli şekilde ve biçimde tat ve renkte meyve ve sebzeler yaratıyor. Biz bu yaratılışı her zaman müşahade etmekteyiz.
Tabi ki bütün bu olayları insan kendi aklına göre mukayese edilirse kabul edilmesi düşünülemez.
Şöyle ki İnsanoğlu eline toprak alır ve şöyle düşünür: bu topraktan olsa-olsa ancak kerpiç ve çömlek olur, insan olmaz der. Çünkü onun gücü topraktan ancak kerpiç veya saksı yapmaya yeter.
İnsanoğlu Allah’ın gücünü ve kuvvetini kendi gücüne ve kuvvetine ve aklına göre mukayese eder. İnsan ağaçtan masa ve sandalye yapar, çünkü onun gücü ona yeter, onun aklı ona çalışır.
Dahası topraktan ağacı yaratmaya kadir olan Mevla, topraktan insanı yaratmaya öldürdükten sonra tekrar yaratmaya kadir değil midir?
Şunu da hatırlatmada fayda vardır ki; yeniden yaratmak yoktan var etmek den daha zor değildir.
İnsan görmüyor mu ki biz onu nutfeden (sudan) yarattık. Bir de bakıyorsun ki açıkça isyan ediyor.
Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal iradına kalkışıyor ve “şu çürümüş’ün olmuş kemikleri kim diriltecek” diyor.
De ki onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü O her türlü yaratmayı gayet iyi bilir. (Yasin:77-78-79)
İnsan ortalama her dakikada ve her gün ölüp dirilmektedir, yani ölümü ve dirilmeyi yaşamaktadır.
Nefes alması yaşaması demek, nefes alamaması veya alıp da verememesi ölmesi demektir.
İnsanın uyuması-ölmesi, uyanması-dirilmesi demektir. Onun için eskiler haklı olarak uyku için „küçük ölüm“ derlerdi.
Dünyada aynen insan gibi her gün ve her sene ölüp dirilmektedir. Şöyle ki; gündüz doğması gece ölmesi demektir.
İkbahar’da dirilmesi; yazın yaşaması, Sonbahar da hastalanması; kışın ölmesi demektir. Yani Dünya her sene yazın ve kışın ölüp dirilmektedir.
Sonbaharda canlı olan milyarlarca bitkilerin ve ağaçların sonbaharda ölmesi, kışın kefenlemesi ve ilkbaharda milyarlarca ağacın ve yaprağının yeniden hayat bulması öldükten sonra dirilmeye örnek değil midir?
Toprağa atılan bir buğday tanesini düşünün: Toprakta çürüyor (ölüyor) sonra o çürümüş buğdaydan ortalama on buğday oluyor. Tarlada yanıyor, sonra biçilerek ölüyor. Sonra harmanda eziliyor ve ölüyor. Daha sonra değirmende un oluyor ve ölüyor. Sonrası hamur oluyor ve ölüyor, tandırda pişerek ekmek oluyor ve ölüyor. Çiğnenip yeniliyor ve ölüyor. Sonunda defalarca ölmesine rağmen insan vücudunda hayat bulup diriliyor.
Velhasıl-ı kelam Dünya bir ilçe Ahiret ise bir şehirdir. Her ilçe bir şehre bağlı olduğuna göre, bu Dünya da Ahrete bağlıdır. Herkes zamanı geldikçe bileti kesilir, tabut denen araçla Ahiret şehrine göçer.
Diyen ne güzel demiş:
Ey İnsan Dünyayı bir Kaza ve Ahireti de Dünyanın bağlı olduğu bir Vilayet kabul et.
Baban deden, akrabaların kazadaki işlerini tamamladı Vilayete hareket etmek üzere olan otobüsten bilet aldı.
Sende sıradaki otobüslerden bir tanesi ile onların arkasından aynı yere hareket edeceksin
Son durak kara toprak diyorlar keşke ِöyle olsaydı, Son durak ya Cennet yâda Neuzubillah Cehennem olacaktır.
Ezcümle Dünyadaki bütün yollar Ahirete gidiyor. Bütün yollar Ahirete çıktığına göre, sefer meşakkatli yol uzun, azık az, bu durumda tedarikli olmalıyız.
Zenginin biri hayatında iken yapması gereken hizmetlerini (hayır hasenatını) yapmıyor. Ben yapmasam da çocuklarım arkamda yapar diye, kendi kendini teselli edermiş. Bir gece rüyasında kendini karanlık bir yolda yürürken görür. Arkasında ki çocukları ise ellerinde fenerle geliyorlarmış. Ancak kendi önüne ışık çok az bir kısmı (alacalı) düşüyor. Önünü tam aydınlatmıyormuş, çocuklarına çıkışmış.
„Oğlum şu feneri ileriye doğru tutsan ya. Benim önümde sizinki gibi aydınlansın“ demiş.
Cevap çok kısa ama çok manidar olmuş. „Baba arkandan gelen ışık ancak bu kadar aydınlatır.“
Bunun üzerine uyanınca aklı başına gelmiş, ondan sonra ne hizmet yapılacaksa kendi hayatta iken kendi eliyle yapmaya başlamış, arkasından başkasının göndereceği aydınlığa ümit bağlamaktan vaaz geçmiş.
Ölüm ta ezelden gelen bizim için İlahi bir fermandır.
Bu konuda Cenabı Hak (C.C.):
“Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak. Ancak azamet ve İkram sahibi Rabbinin zatı baki kalacak.” (Ali-imran:185)
buyurulmaktadır.
Her şey fanidir; yani gelip geçicidir. Baki olarak ilelebet kalacak olan Cenabı Hakk’tır.
Tıpkı Mezar taşlarına nakş edildiği gibi “Hüvel Baki” her fani fena bulacak, sadece ve sadece O Baki kalacaktır. Eğer Baki kalmak Rabbimizden başkasına nasip olsaydı, Sevgili Peygamberimize, yani onun Habibine nasip olurdu.
Oysaki Rabbimiz Zümer Suresinin 30. ayeti kerimesin de, Efendimize hitaben
“Muhakkak sende öleceksin, onlarda ölecekler.”
buyurulmaktadır.
Ebu Derda (R.A.) Birinin cenaze ardından şöyle dediğini duyar:
„Ölen bu Zat kimdir?“ Ebu Derda Hazretleri de gayri ihtiyarı:
„Sensin Adam.“ ,şaşkın şaşkın bakınca; „beğenmediysen ِölen kişi benim“ der.
Adam buna pek mana veremez. Bunun üzerine, Ebu Derda (R.A.) şöyle der: „Duymadın mı Allah’ın Fermanını? “Muhakkak ki sende öleceksin, onlarda ölecekler” yukarıda zikr edilen ayeti kerimeyi okur.
Ölüm Dünya ile Ahiret arasında bir köprüdür. Bu köprüden herkes geçecektir. Bu köprü öyle bir köprüdür ki, insanı sevdiklerine kavuşmasına sebep olan bir köprüdür. Bu köprü geçilmeden Cennete varılmaz. Dolayısıyla bu köprü geçilmeden Allah’a ve Resulüne kavuşulmaz.
Bundan dolayı büyük Âlim Mekhul Hazretleri bir gün bir arkadaşına sorar: “Sen Cennete gitmeyi severimsin?” O da: „Elbette Cennete gitmeyi kim sevmez ki?!“ der.
Bunun üzerine Mekhul hazretlerde cevaben: “Öyle ise ِölümü de sevmelisin, çünkü ölmeden Cennete gidilmez!” diye cevap verir.
Hal böyle olunca ِölümden niçin korkulsun ki?
Rahmetli Üstat Necip Fazılın belirttiği gibi:
“Ölüm güzel şey budur perde ardından haber. Hiç güzel olmasaydı ölürümüydü son Peygamber.”
Azrail (A.S.)’a gelince bilindiği gibi; o bir melektir ve aynı zamanda Müminlerin kardeşidir.
Bundan dolayı İmam Gazali:
„Meleklerin en üstünü Cebrail (A.S.) dır. Ama ben Azrail (A.S.)’ı daha çok seviyorum. Çünkü o beni sevdiklerimde kavuşturmaya vesile olacaktır“
diye belirtir.
Son olarak Dünya hayatı fani. Ahiret hayatı ise bakidir. Hayat sadece bu Dünyadan ibaret değil, bilakis her iki Cihanı, yani hem bu dünyayı hemde öbür dünyayı, kapsamaktadır.
Hal böyle iken önemli olan, şu Dünya hayadında Kurana ve Sünnete göre yaşayıp, ebedi bir hayatı kazanmaktır.
Zira:
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” (Aliyyulkari, Mikatü’l- mefatih 1/332. 7/375. 8/431)
Selam Ve Dua İle…