Vatanın varlığı İnsanın varlığından öncedir, çünkü Hz. Âdem yaratıldığı zaman Cennet yaratılmış idi, ondan sonra Cennete konularak orada iskân edildi. Vatanın var olması yetmiyor bir insanın orada dinini hür bir şekil de yaşaması lazım zira Peygamber Efendimiz ve arkadaşlarının bir vatanları vardı, yani Mekke onların vatanı idi, ancak orada hür değillerdi.
Vaktaki Medine’yi Münevvere ye vardıklarında orada Anayasalarını teşkil ettikten sonra Hükümet kurdular ancak o zaman Vatan bir değer kazandı ancak o zaman Müslümanlar özgür bir şekilde dinlerini yaşamaya başladılar. Tatbiki Vatanda öyle kolay kazanılmıyor ve nitekim Mekke müşrikleri gittikleri yerde Müslümanları rahat bırakmadılar, yurt edindikleri vatanlarından onları atmak için Medine üzerine güçlü ordularla sevk ettiler. Malum Müslümanlar Müşriklerle Bedir, Uhut ve Hendek savaşlarını yaparak ve bu uğurda mallarını ve canlarını verdiler, ancak bu şekilde yeni vatanlarında gerçek bir şekilde yaşama hürriyetlerini elde edebildiler.
Vatan sathında eğer hakimiyet olmazsa istikrardan bahsedilemez ve nitekim İttihat ve terakki cemiyetinin ihanetiyle Osmanlı yıkıldıktan sonra emperyalistler tarafından Osmanlı toprakları cetvelle bölündü, dolayısıyla Müslümanlar bütün haklarını kaybettiler daha doğrusu öz vatanlarında Tıpkı Necip Fazıl’ın dediği gibi “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” durumuna düştüler.
Bu durum halende devam etmektedir, İslam coğrafyasında Müslümanlar öz vatanlarında bir kısmı misafir bir kısmı da köle gibi yaşamaktadırlar.
Tekrar edecek olursak senelerden beri maalesef bu topraklarda azınlıklar hür bir şekilde istedikleri gibi yaşarlarken bu toprakların asıl sahipleri olan Müslümanlar ise köle gibi yaşamaktadırlar. Dahası Vatanın mutlu azınlıkları vatanın asli vatandaşlarına yani Müslümanlara bütün eza ve cefayı reva görerek bu mazlum halkları baskı altında tutmaya çalışmaktadırlar.
Bütün bunlardan dolayı dış ve iç düşmanları suçlarken Müslümanlar suçsuzdur diyemeyiz zira Müslümanlar gereği şekilde görevlerini yerine getirememişlerdir, en basitinden demokratik haklarını kullanarak bu zalimlere karşı gereken tepkiyi gösterememişlerdir yani onları protesto edip en basitinden Mallarını bile boykot etme haklarını bile kullanamamışlardır.
Dahası bu ülkelerde ekmeğe, akaryakıta zam yapıldığında yürüyüşler protestolar yapan bu halklar, maalesef senelerden beri manevi değerlerine kastedildiği halde hiçbir tepki göstermemişlerdir. En azından bu mutlu azınlıkların gazetelerini okumama, televizyonlarını takip etmeme, mallarını almamak için en basit bir reaksiyonda bile bulunamamışlardır.
Ez cümle birinci dünya harbinden sonra Osmanlı Emperyalistler tarafından yıkıldıktan sonra, İslam toprakları işgal edilerek Akraba toplulukları birbirlerinden koparmışlardır.
Misal olarak Türkiye ile Suriye arasında aileleri, akrabaları bölmekle kalmamışlar suni olarak ihdas edilen topraklara mayınlar döşeyerek senelerce bu ailelerin akrabalarıyla bayramlarda dahi görüşüp hasret gidermelerine bile engel olmuşlardır. Bel ki bize bu olay abartılı gele biri ancak bu duruma şahit olduğumu burada belirtmek isterim.
Ve yine Ezo Gelini duymuşsunuzdur, hikâyesi dilden dile dolaşır. Adına türküler yakılan, hayatı filmlere konu olan ve bir çorbaya adı verilen Ezo Gelin, Asıl adı Zöhre (Zühre) olan Ezo Gelin 1909’da Gaziantep’in Uruş (bugün Dokuz yol) köyünde Dünyaya gelir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Devletlerin sınırları suni olarak çizildikten sonra Suriye’ tarafında kalan Ezo gelin her gün Türkiye tarafına yani vatanına bakarak hasret çekip ağlamış, nihayet çektiği vatan hasreti ile 1956 yılında Suriye’de 47 yaşında son bulmuş yani Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Vasiyeti üzerine sınırdaki bir tepeye defnedilir, Mezarı ise 1999 yılında Türkiye’ye getirilmiştir.
Hal böyle iken Anadolu’muz bizlere öyle tepside sunulmadı, bin seneden beri milyonlarca can verdik halende vermemeye devam ediyoruz.
Örneğin Nene Hatun 93 harbi dediğimiz 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında, Erzurum’da Aziziye savunmasına katılmak için 3 aylık oğlunu evde bırakarak cepheye giderken, kendisine senin küçük çocuğun var geri dön, dediklerinde, benim evladım anasız yaşayabilir, ancak Vatansız yaşayamaz, diye cevap verir. Bütün bunlardan dolayı vatanın kıymetini bilmek ve hiçbir değere değiştirmemek lazım, zira Vatanın olmadığı yerde hiçbir maddi ve manevi değer olamaz.
Her şeye rağmen vatanın kıymetini bilen de yok değil, vatan sağ olsun diyerek güvenlik güçlerimiz bu uğurda şehit olmaktadırlar. Yakınları ise bütün üzüntülerini bağırlarına basarak vatan sağ olsun demektedirler. Zira söz konusu Vatan olunca gerisi teferruattır.
Burada tüm şehitlerimizi tekrar rahmetle anarken yakınlarına Cenabı Haktan sabrı cemil nasip etmesini tazarru ve niyaz ediyoruz. Siyonistler Filistin’de büyük bir meblağ karşılığında toprak almak isteklerini Sultan Abdülhamid’e ilettiklerinde
Sultan Abdülhamit onlara Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse, ve bütün hazinelerini kucağıma dökseler, size siyonistlik adına bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan, para ile satılamaz. Diyerek onları huzurundan kovmuştur.
Daha sonra Osmanlı yıkıldıktan sonra bilindiği gibi Siyonistler Filistin de devlet kurduktan sonra, Filistinliler her açıdan her şeylerini kaybettiler. Gittikleri yerlerde de rahat etmediler, sığınmacı olarak yaşadıkları ülkelerde perişan bir şekilde yaşarlarken, Filistin’de yaşayan Filistinlilere ise yapılan zulümler hepimizin malumudur.
Suriye’de ve Lübnan’da sığınmacı olarak yaşayan Filistinlilerin barakalarda yaşadıklarını görünce en kötü vatan, vatansızlıktan daha iyidir sözünü hatırladım ve yine her şeye rağmen vatanlarını terk etmeyen Filistinlileri bu vesileyle daha iyi algılamış oldum.
Günümüzde de aynı oyunlar devam etmektedir, tatbiki onların bir hesabı varsa Allah’ın da elbet bir hesabı vardır, Eninde sonunda Onun dediği olacaktır.
En son Paramızın değeri düşürülmek istendiğinde birileri bu oyuna gelerek paraları döviz bazında dolara çevirdiklerini gördük. Bu durum da, bu kişiler maddi yönde belki kazançlı çıkabilirler, ancak manevi yönden herkesin kaybettiğini hatırından çıkarmamak gerekmektedir.
Zira Vatan bir gemiye benzer, bu gemi Allah korusun batarsa hepimiz birlikte batarız. Ve yine Allah korusun eğer bu vatana bir halel gelirse Maddi ve manevi değerler zarar görür. Bizim için vatanın toprağıyla bayrağıyla parasıyla çok önemli ve kıymetlidir, zira “”Vatan sevgisi İmandandır. Her ne kadar Bazı alimler “Vatan sevgisi imandandır” sözünün zayıf hadis veya mevzu olduğunu söylense de manasının doğru olduğu ifade edilmiştir. (Acluni, Keşfu’l- Hafa) 1/345, no:1102)
Kısaca vatan bizim için İmanımızdan sonra manevi değerlerimizin başında gelmektedir. Bir başka ifadeyle maddi değerlerimizden önce manevi değerlerimiz gelmektedir. Zira vatan olmazsa manevi değerler korunamaz.
Velhasıl divan edebiyatında “Cihân-ârâ cihân îçindedir ârâyı bilmezler, O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.”
Yani Cihanı süsleyen (tanrı) cihandadır, Ama (insanlar onu) aramasını bilmezler. Balıklar ki denizin içindedir, denizi bilmezler. Yani yaşadıkları ortamın kıymetini bilmezler. Ancak sudan çıktıkları zaman bunun kıymetini anlarlar.
Aynen bunun gibi vatan toprakları içinde yaşayan vatandaşlar belki vatanın kıymetini anlamayabilirler, ancak vatanın kıymetini vatan hasreti çeken gurbetçilere ve de vatansızlara sormak lazım, daha doğrusu hiçbir vatan kişin kendi öz vatanı gibi olamaz. Onun için meşhur Ata sözünde belirtildiği gibi; „Bülbülü altın kafese koymuşlarda ah vatanım.” Demiş.
Selam ve Dua ile…