SAHABE HAYATI: Musab b. Umeyr

29. März 2023
29. März 2023 Ismail Kilic

Musab b. Umeyr (r.a.) Kureyş’in ana kollarından, Cahiliye devrinde Sidâne ve Hicâbe görevleriyle kabilenin sancaktarlığını yürüten Benî Abdüddâr’a mensup zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 
İlk müminlerden biriydi, ancak Resûl-i Ekrem’in Peygamberliğine şiddetle karşı çıkan ailesinin buna izin vermeyeceğini bildiğinden onun yanına bir süre gizlice gidip geldi ve namazlarını da gizli kıldı. Durumu öğrenilince hayatında zor bir dönem başladı. Babası ve annesi onu Müslüman olduğu için hapsettiler ve yolundan dönmesi için çeşitli baskılar yaptılar, fakat dininden vazgeçiremediler. Mus’ ab peygamberliğin beşinci yılında ilk kafile ile Habeşistan’a hicret etti. 

Bir süre sonra Mekke ileri gelenlerinden bazılarının İslâm’a girdiği yolunda yanlış bir haber duyulunca otuz sekiz kişiyle birlikte geri döndü ve Birinci Akabe Biatı’na kadar (621) Mekke’de kaldı. Bu Tarihte Resûl-i Ekrem, Medineliler’in isteğiyle onu İslâm tarihinin ilk muallimi olarak görevlendirdi, bu sebeple Medine’ye ilk hicret eden sahabe olarak da kabul edilir. 

Es‘ad b. Zürâre’nin evinde kalan ve onun desteğiyle verimli bir çalışma yürüten Mus‘ab, Hz. Peygamber’in tebliğ tarzını çok iyi kavraması, Kur’ân-ı Kerîm’den o zamana kadar inmiş ayetleri ezbere bilmesi ve etkili konuşmasıyla Evs kabilesinin iler gelenlerinden Üseyd b. Hudayr, ve yine Evs kabilesinin reisi olan ve Sa‘d b. Muâz gibi tanınmış şahsiyetlerin hidayet (Müslüman) lerine sebep oldu.

Medine’de Es‘ad b. Zürâre ile birlikte Cuma ve vakit namazlarını kıldırdı. M.622 yılının hac mevsiminde ikisi kadın yetmiş beş kişiyle Mekke’ye geldi ve Resûlullah’a bir yıl içinde yaptığı tebliğ faaliyetini anlatarak Peygamber Efendimizin takdirini kazandı. 

Medine’ye hicretin başlangıcı olan İkinci Akabe Biatı’nın hazırlanması ve gerçekleştirilmesinde önemli görev yapan Hz. Mus‘ab üç ay daha Mekke’de kalıp geri döndü.
Hicretten sonra Resûl-i Ekrem onu muhacirlerden Sa‘d b. Ebû Vakkās, Ensar’dan Ebû Eyyûb el-Ensârî ile kardeş yaptı, ve kabilesinin geleneğine uyarak Bedir’de muhacirlerin, Uhud’da bütün Müslümanların sancağını onun taşımasına izin verdi. 

Uhud Gazvesinde Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmayıp sancaktarlık görevini yerine getiren Mus‘ab, Resûl-i Ekrem’i yaralayan İbn Kamîe’nin kılıç darbeleriyle her iki eli de kesilince sancağı kollarıyla göğsüne bastırarak dik tutmaya çalışırken yine onun mızrağıyla şehit düştü. 

Ve yine rivayete göre Mus’ab bin Umeyr (r.a.) Uhud’da Rasûlullah (s.a.v.) i mü­dâfaa ederken şehîd olmuştu. Bunun üzerine meleklerden biri Hazret-i Mus’ab’ın sûretine gi­rerek elinden sancağı almıştı. Peygamber Efendimiz ise henüz O’nun şehâdetinden haber­dar olmadığı için sancaktara hitâben:

İlerle ey Mus’ab!” buyurmuşlardı.

Bunun üzerine melek dönüp bakınca onun Mus’ab değil, bir melek oldu­ğunu fark eden Peygamber (a.s.) Efendimiz, mübârek sahâbîsinin şehîd ol­duğunu anlamışlardı. Daha sonra Mus’ab bin Umeyr (r.a.)’in mübârek naaşı bulunmuş, ancak bu sefer de onu saracak bir kefen bulunamamıştı. (İbn-i Sa’d, III, 121-122)
Sonunda kısa da olsa bir kefen bulundu. Fakat onunla başı örtülse ayakları, ayakları örtülse başı açıkta kalıyordu. Vaziyet Allah Rasûlü’ne bildirildi. Fahr-i Kâinât Efendimiz, mübârek şehîdin başının kefenle, açıkta kalan ayaklarının da Arfec denilen güzel kokulu otlarla örtülmesini emir buyurdu. (Buhârî, Cenâiz, 27)

Savaştan sonra şehitler defnedilirken Hz. Peygamber, yoksul bir kıyafet içindeki Mus‘ab’ı yanındakilere göstererek onun bir zamanlar en güzel elbiseleri giydiğini, en güzel yemekleri yediğini, fakat Allah ve Resulünün sevgisini her şeye tercih ettiğini söyledi. Ardından, “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice kişiler vardır. Onlardan bazısı sözünü yerine getirip o yolda canını vermiş, bazısı da şehitliği beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir” meâlindeki âyeti (el-Ahzâb 33/23) okudu. 

Mus‘abü’l-hayr, diye de anılan Mus‘ab, ümmü’l-mü’minîn Zeyneb bint Cahş’ın kız kardeşi Hamne ile evliydi. Sahabeler, daha sonraki dönemlerde bolluk ve refah içinde yaşadıkları zamanlarda daima Musabı anmışlardır. Bunlardan Habbâb b. Eret, Mekke’den Medine’ye dünyevî menfaatler için değil, Allah rızası için hicret ettiklerini, fakat Allah Teâlâ’nın kendilerine dünya nimetlerini de verdiğini, Mus‘ab b. Umeyr gibi arkadaşlarının bu nimetlerden hiçbir şey tatmadan Ahirete intikal ettiklerini belirttikten sonra Uhud’da şehit olduğu gün onu saracak bir kefen bulamadıklarını, bedenini hırkasıyla örtmeye çalıştıklarında, başına çekince ayaklarının, ayaklarına çekince başının açıldığını, sonunda başını örttüklerini, ayaklarının üstüne de kokulu bir ot demeti koyduklarını söylemiştir (Buhârî, “Cenâʾiz”, 27, “Meġāzî”, 17, 26; Müslim, “Cenâʾiz”, 44).  (T.D.V. İslam Ansiklopedisi.)

, , , , , , , , , , , , , ,

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Durch die weitere Nutzung der Seite stimmst du der Verwendung von Cookies zu. Weitere Informationen

Die Cookie-Einstellungen auf dieser Website sind auf "Cookies zulassen" eingestellt, um das beste Surferlebnis zu ermöglichen. Wenn du diese Website ohne Änderung der Cookie-Einstellungen verwendest oder auf "Akzeptieren" klickst, erklärst du sich damit einverstanden.

Schließen