Habbab bin Eret (r.a.) köle pazarından Ümm-i Enmar tarafından satın alınmış, kılıç yapma sanatını öğrenmesi için bir demircinin yanına verilmişti. Kısa zamanda kılıç ustası olarak Mekke’de meşhur olan Habbab b Eret bir taraftan işine devam ediyor, fırsat buldukça da bu cahiliye toplumunun sonu ne olacak? Bu işkenceler, zulümler nerde duracak? diye düşüncelere dalardı.
Bu karanlık gecenin aydınlanacağı günleri bekliyordu. Bu bekleyiş uzun sürmedi. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) getirdiği yeni dinin haberini duydu ve Erkam in evine koştu.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sohbetini dinledi. O’nun nur saçan yüzünden, hayatını aydınlatan tatlı sözlerinden etkilenen Habbab, derhal Hz. Muhammed’e (s.a.) elini uzattı ve kelime-i şehadet getirerek yeryüzündeki Müslümanların altıncısı oldu.
Habbab (r.a.) İslam’a girdiğini kimseden gizlememişti. O’nun Müslüman olduğunu işiten Ümmi Enmar öfkesinden kudurmuş, bir kölenin efendisinden habersiz böyle bir işe teşebbüs etmesini kabul edememişti. Kardeşi Siba‘ Ibni Abdiluzza’yı ve kabilesinin gençlerinden birkaçını yanına alarak hışımla Habbab’ın dükkanına gittiler. Siba‘ Habbab’a yaklaştı ve “Bize seninle ilgili inanamadığım bir haber geldi” dedi. Habbab “Nedir o? diye sordu. Siba “Senin dininden çıkıp Haşimoğlularının çocuğuna uyduğun haberi dolaşıyor” dedi. Hiç çekinmeden “Dinimden çıkmadım. Sadece tek olan ve ortağı bulunmayan Allah’a inandım. Putlarınızı attım, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet ettim” diye cevap verdi.
Bu sözler karşısında şaşkına dönen Siba yanındaki gençlerle Habbab’ın üzerine yürüdüler, tekme tokat giriştiler. Demir parçalarıyla vurmaya başladılar. Habbab bayılarak kanlar içinde yere yıkıldı. Bu kahraman yiğidin cesur hareketi müşrikleri hayrette bırakmış, Müslümanların da cesaretini artırmış, açıktan İslam’a girdiğini söylemeye başlamışlardır.
Kureyş’in ileri gelenleri Kâbe’de toplanıp İslam’ın önünü almak için çareler aramaya başladılar. Zalimin yapabileceği tek şey vardı. O da zulüm ve işkence her kabile aralarında bulunan Müslümanlara dinlerinden dönünceye veya öldürünceye kadar işkence yapacaklardı. Habbab’a işkence yapma görevi Siba‘ İbni Abdiluzza ve kabilesine düşmüştü.
Bir gün öğle sıcağında Habbab’ı (r.a.) Mekke’nin alev-alev yanan kızgın kumlarına yatırıyorlar. Nefes kesen işkenceler altında ona “Muhammed hakkında ne diyorsun?” diye soruyorlar. O da “O, Allah’ın kulu ve elçisidir. Bizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için hak dini getirmiştir” diye cevap veriyor. “Lat ve Uzza hakkında ne dersin?” diyorlar, “Onlar, sağır, dilsiz, fayda ve zararları olmayan putlardır” cevabını veriyor. Bunun üzerine kızgın taşları getiriyorlar. Habbab’ın (r.a.) sırtına, omuzlarına yapıştırıyorlar. Kor gibi yanan o taşları omuzlarının yağı eriyinceye kadar üzerinde bırakıyorlar.
Bu işkenceler bir değil, kim bilir kaç kere tekrar ediliyordu. Ümmi Enmar da kardeşi Siba’dan daha az zalim değildi. O da Habbab’ın dükkanına gidiyor körüğünden kızgın demiri alıyor, onun başına koyuyor ve bayılıncaya kadar başı üzerinde tutuyordu.
Bütün bu işkencelere, eziyetlere rağmen o imanından zerre taviz vermiyor, hak yolda sabırla yürüyordu. Bir gün yapılan işkencelere dayanamayıp, Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin huzuruna gelmişti. Bütün dertlerini çektiği acıları, yapılan zulümleri tek tek anlattı ve “Ya Rasûlullâh bu işkencelerden kurtulmamız için dua buyurur musunuz?” dedi.
Rahmet ve şefkat peygamberi Efendimiz hüzünle dinledi ve şu müjdeyi verdi. “Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki, demir tarakla derileri, etleri soyulup kazınırdı, testere ile tepesinden ikiye bölünürdü de yine bu işkenceler onları dininden geri çeviremezdi. Allah elbette bu işi, İslamiyet’i tamamlayacaktır. Öyle ki, hayvanına binip, San’a’dan Hadramut’a kadar tek başına giden bir kimse, Allah’tan başkasından korkmayacak, koyunları hakkında da kurt saldırmasından başka bir endişe duymayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz.”
Sevgili Peygamberimizin bu latif sözleri Habbab’ın (r.a.) ruhuna şifa oldu ve acılarını dindirdi. O’nun sırtını okşayarak “Ya Rabbi! Habbab’a yardım et” diye dua buyurdu. Bir iman eri olan Habbab’ın (r.a.) çile dolu hayatı İslam davasında sabrın, sebatın ve kararlılığın en güzel örneği olmuştur. Büyük davalar büyük sabır istiyor muhakkak Selamet sabırdan sonra geliyor.
İslam’a yeni girenlere Kuran muallimliği yapan Habbab (r.a.) Hz. Ömer’in (r.a.) kız kardeşi Fatıma ile kocası Said’e de Kur’an-ı Kerim öğretmiştir. Bütün gazalarda bulunmuş, Hz. Ebubekir devrinde yalancı peygamberlerle yapılan savaşlara katılmış, Hz. Ömer ve Hz. Osman devrinde de cihattan geri kalmamıştır. 32 hadis rivayet etmiş olan Habbab (r.a.) 70 yaşlarında 657 M tarihinde Küfe de vefat etmiştir.
Hazreti Ali (r.a.) kabri başında şöyle demiştir “Allah Habbab’a rahmet etsin. O, isteyerek Müslüman olmuş, her şeye boyun eğerek hicret etmiş ve cihat ederek yaşamıştır. Allah iyi işler yapanların ecrini asla boşa gidermeyecektir.” (Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1993.)