SAHABE HAYATI: Süheyb-i Rumi

31. März 2023
31. März 2023 Ismail Kilic

Suheyb b. Sinân (r.a.) Musul şehri yakınlarında bir köyde doğdu. Soylu ve zengin bir aileye mensup olan Suheyb’in babası veya amcası Kisrâ’nın hâkimiyetinde bulunan Übülle şehrinin valisiydi. (İbn Sa’d, III, 207.) Ancak Suheyb küçük yaşta Rumlar tarafından esir edilince gençlik yıllarını Bizans topraklarında köle olarak geçirdi. 

Rumların arasında yetiştiği için Rumcayı Arapçadan daha iyi konuşur, “Suheyb-i Rûmî” diye tanınırdı. Bir müddet Rumların elinde kalan Suheyb’in, daha sonra Kuzey Arabistan’da yaşayan Kelb kabilesinden bir şahsa, ardından Mekkeli Teym kabilesinin lideri Abdullah b. Cüd’ân’a satıldığı rivayet edilmektedir.

Abdullah b. Cüd’ânın azatlısı olarak Mekke’de yaşayan Suheyb b. Sinân, henüz İslâm’ın ilk günlerinde Müslüman oldu. Gizli davet sırasında İslam’a giren Suheyb, Müslüman olduğunu açıkça ilan eden yedi kişiden biriydi. Allah Rasûlü, Suheyb’in Müslüman olmasıyla ilgili şöyle buyurmuştur: “Öncüler dörttür. Ben Arapların, Suheyb Rumların, Selmân Farisîlerin, Bilal de Habeşlilerin öncüsüdür.” (İbn Sa’d, et-Tabakât, III, 207: İbn Abdilber, II, 729; İbn Esîr, III, 37.)

Ammâr b. Yâsir, kendisinin ve Suheyb’in Müslüman oluşunu şöyle anlatır:
Dâru’l-Erkam’ın kapısı önünde Suheyb b. Sinan er-Rumi’ye rastladım. O sırada Efendimiz içerideydi. Suheyb’e ne yapmak istiyorsun, burada ne işin var, diye sordum. O da bana, ya sen niye buradasın, diye sorunca, ben Muhammed’in yanına girip sözlerini dinlemek istiyorum, dedim. O da aynı şeyleri söyleyince birlikte içeri girdik. Rasûlullah bize İslam’ı anlattı ve bizi Müslüman olmaya çağırdı. Biz de hemen Müslüman olduk. Akşam oluncaya kadar orada bekledikten sonra gizlice dışarı çıktık. (İbn Sa’d, et-Tabakât, III, 208; İbn Abdilber, el-İstîâb, II, 728.)

Mekke’nin ileri gelenleri Müslümanları yıldırmak ve dinlerinden döndürmek için her türlü işkenceyi uyguluyorlardı. Hele sahipsiz birinin İslâm’a girdiğini duyunca zulümleri daha şiddetli bir hal alıyordu. Suheyb b. Sinân da kimsesiz üstelik yabancıydı. Kendisini koruyacak ne bir kabilesi ne de sığınacak bir akrabası vardı. Müslüman olduğunu açıkladıktan sonra Mekkeli müşriklerin baskı ve işkencelerine maruz kaldı. Güneşin tepede olduğu vakitlerde demirden zırhlar giydirilerek kızgın güneşin altında bekletiliyor, bayılıp yere yığılıncaya kadar kendisine işkence ediliyordu. 
Fakat Suheyb yaşadığı onca eziyete rağmen diğer Müslümanlarla birlikte dininde sebat ediyor ve Allah’ın elçisini davasında yalnız bırakmıyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hicret etmelerini emredince müminler büyük bir gizlilikle Medine’ye göç etmeye başladılar. 

Suheyb b. Sinân en son hicret edenlerdendi. Müşrikler Suheyb’in hicret edeceğini anlayınca onu gözaltında tutmaya, takip etmeye başladılar. Suheyb ise Rasûlullah ile hicret etmek istiyordu. Ancak Kureyş’in amansız takibi buna fırsat vermedi. Nihayet Hz. Ali’nin de hicret ettiğini görünce hazırlıklarını tamamlayıp Medine’nin yolunu tuttu. Müşriklerin onu rahat bırakmaya hiç de niyetleri yoktu. Suheyb’in peşine düşen müşrikler nihayet yolunu kestiler ve:

“Sen Mekke’ye geldiğinde beş parasız bir köleydin. Bizim sayemizde zengin oldun. Burada kazandığın serveti beraberinde götürmene izin vermeyiz!” dediler. 
Müşriklerin tehditlerine boyun eğmeyen Suheyb, bineğinden inip torbasındaki okları çıkardı. Karşısında dikilen Mekkeli müşriklere güçlü ve kararlı bir şekilde “Benim ne kadar isabetli ok attığımı hepiniz bilirsiniz. Bu okların tamamını üzerinize yağdırırım. Oklarım biterse kılıcımla kendimi savunurum. Kılıcım elimde, oklarım çantamda bulundukça hiçbirinizi yanıma yaklaştırmam” diyerek meydan okudu. Mekkeli müşrikler Suheyb’in kolay kolay kendilerine boyun eğmeyeceğini biliyorlardı. 
Fakat onu bırakmak niyetinde de değillerdi. Ardından Suheyb onlara şu teklifte bulundu: “Sizin istediğiniz şey benim Mekke’de bulunan servetim mi?  Öyleyse ne kadar malım varsa alın, hepsi sizin olsun.”
(Hâkim, el-Müstedrek, İbn Kesîr, el-Bidâye.)

Mekkeli müşrikler istediklerini elde edince Suheyb’in peşini bıraktılar. Yıllarca biriktirdiği servetini müşriklere bırakan Suheyb Medine’ye doğru yoluna devam etti. Üzülmüyordu, bilakis son derece huzurlu ve mutluydu. O, ebedi saadeti için, İslâm davası için dünyalık nesi varsa vermiş, kârlı bir ticaret yapmıştı.                                        Şimdi Rasûlullah’a kavuşma, aşkıyla ilerliyordu.

Suheyb  Kuba’da Allah Rasûlü’ne kavuştu. Mekkeliler ile arasında geçen hadiseyi Peygamberimize anlattı. Suheyb’i gördüğüne çok sevinen Hz. Peygamber, tarihin kulaklarında çınlayan, hatırlarda hâlâ canlı olan o kutlu müjdeyi verdi:


“Ticaretin kârlı oldu Ebû Yahya! Ticaretin kârlı oldu!” (İbn Sa’d, İbn Abdilber, el-İstîâb.) 

Suheyb’in gönlü sevinçle doldu. Bu ticaretten kazançlı çıkan o olmuştu çünkü. Tarih bu kazancı konuşuyor, yürekler bu müjdeyi arzuluyordu.
“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır.” (Bakara.207) ayet-i kerimesinin bu olay üzerine nazil olduğu rivayet edilir.  

Hz. Peygamber, Ebû Bekir ve Ömer, Kuba’da Külsüm b. Hindm’in evinde misafir idi. Önlerinde ev sahibinin ikram ettiği yaş hurmalar vardı. Hz. Suheyb, Peygamber Efendimizin huzuruna geldiğinde gözleri ağrıyordu. Aç ve susuzdu. Bu sebeple önlerinde hazır bulunan taze hurmalardan iştahla yemeye başladı.                                               Bunu gören Hz. Ömer, Rasûlullah’a: “Ey Allah’ın Rasûlü, gözleri ağrıdığı halde Suheyb’in yaş hurmaları nasıl yediğini görüyor musun?” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz latife buyurarak, “Hem gözün ağrıyor hem de hurmaları yiyorsun.” deyince Suheyb: “Yâ Rasûlallah! Ben gözümün sağlam, ağrımayan tarafıyla yiyorum.” diye latif bir cevap vererek Efendimiz’i tebessüm ettirdi. (İbn Sa’d, et-Tabakât, İbn Abdilber, el-İstîâb, İbnü’l-Esîr.)

Ok atmadaki ustalığı ile meşhur olan Suheyb, Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün savaşlara katıldı. Rasûl-i Ekrem’in vefatından sonra da Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer tarafından kendisine itibar edildi. Hz. Ömer şehit olmadan önce onu Müslümanlara namaz kıldırması için görevlendirdi. 

Yıllar önce hor görülen, ezilen, hiçbir hakka sahip olmayan azatlı bir köle şimdi bütün Müslümanlara imamlık yapıyor, halifenin vekilliğini üstleniyordu. Hz. Ömer vefat edince cenaze namazını yine Suheyb b. Sinân kıldırdı.

Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde tarafsız ve yatıştırıcı bir rol üstlenmeye çalışan Suheyb b. Sinân, Hicretin 38. yılında 70 yaşında (Mart 659) Medine’de vefat etti. Cenaze namazını Sa’d b. Ebî Vakkâs kıldırdı ve Cennetü’l-Bakî’ye defnedildi. (T.D.V. İslam Ansiklopedisi.)

, , , , , , , , , , , , , ,

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Durch die weitere Nutzung der Seite stimmst du der Verwendung von Cookies zu. Weitere Informationen

Die Cookie-Einstellungen auf dieser Website sind auf "Cookies zulassen" eingestellt, um das beste Surferlebnis zu ermöglichen. Wenn du diese Website ohne Änderung der Cookie-Einstellungen verwendest oder auf "Akzeptieren" klickst, erklärst du sich damit einverstanden.

Schließen